17 Ağustos 2015 Pazartesi

45 saniye.


24 Nisan 2015 Cuma

kulağımdaki sesler vol.645645

Niye debeleniyorsun, ne gerek var?
İki çiziğe bakar olay.
Bu sefer enine değil dikine olması yeterli.

16 Nisan 2015 Perşembe

amk hırsızı!

Sabah 06:45'te irkilerek uyandım, telefonun ekranını dürttüm ve $u mesajı gördüm:
"Sonu .... ile biten kartınızdan 1,500 TL nakit çekim i$lemi gerçekle$tirilmi$tir. Bu mesaj bilgilendirme amacıyla gönderilmi$tir."

2 hafta önce ofisten bir arkada$ımın AKBANK hesabından 4,000 TL'ye yakın para çekilmi$ti parça parça, ondan 2 hafta önce de bir ba$kasından. O yüzden her ne kadar tepeden tırnağa sinire kessem de hem izlenecek yollar ne yazık ki ba$kaları tarafından tecrübe edildiği için, hem de saksıyı çalı$tırıp maa$ın tamamını oraya yatırmadığım için nispeten sakin bir $ekilde $u yolları izledim, izliyorum:

  1. çağrı merkezini arayıp kartı iptal ettirdim, 
  2. ofise yakın TEB'e gidip itiraz formunu doldurdum, (Bahçelievler diye semt varmı$ sıçtığımın İstanbul'unda; oradaki Soğanlı Şubesi'nden çekilmi$ hem benimki hem diğerlerininki) 
  3. $imdi dilekçeleri hazırlıyorum, 
  4. yarın sabah da savcılığa gideceğim.

Zaten iliğimize kemiğimize dadanan hırsızlar ordusu yetmiyordu; bir de münferit olanı götümde bitti.

14 Şubat 2015 Cumartesi

kırık dökük.

İki intihar notu var, zaman zaman aklıma gelen.
Biri İpek Ertürk'ün yazdığı; "Yavaş yavaş delirdim. Kimse fark etmedi."
Diğeri de Dicle Koğacıoğlu'nun; "Çok acı var dayanamıyorum."
Özellikle de akıl tutulması, iç sıkı$ması, nefes alamama, ne yapacağını, nereye kaçacağını bilememe hallerinde ya da bu durumları tetikleyici ne tepki versen yetersiz kalacak olaylar ya$andığında dönüyorlar kafamda.
Ne yapayım bunları kafamdan silkelemek için?
Adaletten mi konu$ayım?
Sosyolojik tahlillere mi gireyim?
El mi uzatayım?
Anlamaya mı çalı$ayım?
Sırtımı mı döneyim?
Kafamı kuma mı gömeyim?
İnanacak bir $eyler mi arayayım?
Ne yapayım?

Nereden bakarsan bak, karanlık. Neresinden tutarsan tut, ağır.

30 Ocak 2015 Cuma

a be kaynana!

Ayder'e ilk gittiğimde 10-11 ya$larındaydım. Tur (bkz:not) $ehir turuydu, grubun en küçüğü olarak maskotluk görevi de üstlenmek zorunda kaldığımdan o zaman aralığındaki ye$illik, doğa, orman ve benzeri kelimeler hafızamda ancak eser miktarda yer alıyor. Ancak bir kaç sene sonraki Çaymakçur ilâveli olan Yaylalar turu enfesti. Gelgelelim Murphy'le olan yakın ve pek mahrem ili$kimiz orada da kendini gösterdi; annemi kol altından, beni de ensemden arı soktu.

Bir kaç haftadır hafiften sevindirik olmama sebebiyet veren bir etkinlik var; Ayder Yaylası Kardan Adam Festivali.
Etkinliği düzenleyenlerden de, katılımcılardan da, ortamdan da çok bir beklentim yok doğrusunu söylemek gerekirse ama karlı bir yayladan kendimi a$ağıya salma ya da bir kardan adamla seviyesiz ili$kiler kurma dü$üncesi beni benden alıp seni sana bırakmayacak kadar sempatik geliyor bana. Bunun için de yarın sabah Sabiha'dan Trabzon'a uçup oradan da Rize'ye transfer olacağız, sonra Ayder'e çıkıp, falanlar filanlar, bi$eyler...
Ama bilindiği üzere kar denilen nesne, olay, olgu, durum, zortlatma genellikle hava sıcaklığı -4 °C ile -20 °C arasındayken olu$abilen bir $ey.
Yani Rize'de hava yarın 17 °C, pazar günü de 20 °C olmamalı... değil mi Murphy?

Be koduğumun Ocak ayı!
Sen nasıl bir ki$ilik kaymasından muzdaripsin böyle?









Lö not: Ankara'da Tempo Tur diye canciğer bir acentamız vardı, çalı$anlarından Vedia Hanım'ın kulakları çınlasın; sayelerinde çok güzel yurtiçi turlara katıldık. Müthi$ özen gösterirlerdi, rehberlerine de, otellerine de, tur içeriklerine de. Öyle $u an var olan her siksok acentanın patır patır olu$turduğu paketlerden sunmazlardı. Sanırım hâlâ varlar ama canciğerlik kısmından çok emin değilim zira tur olaylarında kendi göbeğimizi kendimiz kesiyoruz 15 senedir. Yine de çocukluğuma çok güzel renkler kattılar, sağ olsunlar.

21 Ocak 2015 Çarşamba

terazini sikeyim senin adalet gibi!

Bu ülkede adalet kelimesinin çok uzun zamandır esamesi okunmuyor.
Kendisini adında bulunduran partiyle beraber de hepten içi bo$, kendisi de zaten yok bir formatta olduğu için herhangi bir konuda "onunla ilgili" bir beklenti içinde olmak fazlasıyla naif kaçıyor.
Ama i$te yine de bir umut, emsâl te$kil edecek bir durumla kar$ıla$abileceğimizin beklentisi içine giriyoruz; bugün de olduğu gibi.
Ve bugün de olduğu gibi yine yanılıyoruz.
Hadi bizimkisi be$eriyetten diyelim; ya sizin uçsuz bucaksız kötülükle harmanlanmı$ yanılgılarınızın men$ei nedir, neresidir?


12 Ocak 2015 Pazartesi

Je Suis Charlie... Je Suis Ahmed...

"Hassiktiiir.. $imdi vizeler sıçtı."

Nasıl bir meslekî ve be$erî dezenformasyona uğradıysam artık, 7 Ocak Çar$amba günü 13:00 civarı, garabet bir hastanenin koridorunda otururken haberlere gözüm takıldığında ağzımdan çıkan ilk cümle bu oldu. Ya da bilmiyorum, bir karikatür dergisinin basıldığını ve 12 ki$inin öldürüldüğünü aklım almadı herhalde o an. Sivas'ı unuttum, dayımı unuttum, bu toprakların yuttuğu onlarca insan evladını olanca mallığımla unutup beyin tutulması ya$adım herhalde, ne diyeyim.. Sonra hastanede i$im bitti, doğru düzgün internete bağlanabildiğim bir ortama girdim, .. o andan beri de ilk 2 gün sürekli, devamında da her aklıma geldiğinde, mantıklı olarak kurabildiğim tek cümle "nasıl amına koyim, nasıl ya?"

"Nasıl ya?"nın da 2 sebebi var.

Birincisini izah etmeye lüzum yok. $u soldaki masada oturduğunu dü$ün, yeter. O masadaki 6 ki$i $u an hayatta değil. Soldan 3. kurtulanlardan biri, alarmı çalı$tırmayı ba$aran da o. Soldan 4. de uyuyakaldığı için toplantıya geç kalan, Kasım 2011'de derginin bombalanmasına sebebiyet veren kapağı çizen ki$i. Bir de Ahmed Merabet var. Hani $u son anları ve son cümlesinin -"Non, ç'est bon, chef."- yayınlanmasında beis görülmeyen.

Diğer sebep ise; 2 gün - 2 gece boyunca biraderlerin yakalanamamı$ ve üstüne üstlük kendilerine destek veren 2 canım ciğerim çok sevgili din karde$imin de ba$ka saldırılar organize edebilmi$ olması.
Bu koduğumun Evropa ülkelerindeki polis / ordu / jandarma birimlerinin doğru düzgün ve koordineli tepki verebilmeleri için illa ülkelerinde bir ya da birden çok vakayla deneyim mi ya$amaları gerekiyor?


Geldi onlarca teori ve ileriye yönelik senaryolar, gani gani.. Gelmeye de devam ediyor.

- Fransa'nın Filistin'in devlet olarak tanınmasını hükümetten talep etmesine misilleme.
- Hollande'ın 2017 seçimlerinde silinip yok olması.
- İslam'a yönelik nefreti yükseltme ve dinler sava$ına zemin hazırlığı.
- "Avrupa'nın 11 Eylül'ü" tanımlaması. Bu kez de Avrupa ülkelerinde, Müslümanları zora sokacak tedbirler ortaya çıkacak..?


Sek teori olsa yine bir nebze rahat edersin.
Beyinleri ishalli göt kıvamındaki onlarca $eref yoksunu tek hücreli, adamların arkasından oh çekip katillerine rahmet okudu ve okumaya devam ediyorlar ya lan? (Tek hücreli dedim ya, hakikaten tek hücreli bunlar. Çoğalıyorlar sadece, ölmüyorlar da. Kendilerinden kopyalayıp kopyalayıp ta orta dünyaya kadar gidiyorlar.)

"Peygamberimizi şöyle böyle çizmişler!!!11!!! Gebersin itler!"
"Fransa'da ölen yavşaklara rahmet okuyacak değiliz iyi olmuş"
"Fransızların Cezayir'de yaptıkları katliamları unutmayın!!"
"İslam'ın mukaddesatına alçakça saldırma küstahlığı gösterenler cezalarını bulmalıdır"
"Dün Nijerya'da 2000, Irak'ta 83, Yemen'de 38, Suriye'de 26, Afganistan'da 16 kişi Fransa'da 12 kişi ÖLDÜRÜLDÜ. Fakat dünya sadece Fransa'yı konuştu!!!!"
"Dine saldırı, silahlı saldırıdan daha büyük teröristlik!"
"Ülkenin dört bir yanından şehitler geldiğinde göremediklerimiz, dün Taksim'de protesto gösterilerindeydi..!!!!"


Aklı selime davet etsen..? Anlamazlar.
Hakaret etsen..? Bunların varlığı insanlığa hakaretken, hak ettikleri kelime yığınlarını sarf etmek, maalesef sadece ve sadece bo$a kürek çekmek.
Adamlar acıyı bile sidik yarı$ına döndürebiliyorlar ve yaptıklarının ne kadar ahlâksızca olduğunun farkında bile değiller. Farkındalarsa da umurlarında değil.

Sadece toplum olarak değil; global anlamda müthi$ tahammülsüz bünyeler hâline geldik malumunuz.
Kimsenin bir diğerinin fikrine inancına, beğenisine, söylediğine ya da söylemediğine saygısı, desturu kalmadı.
Saygısı kalmamayı da geçtim; vayır vayır fikir özgürlüğü diye yırtınırken diğer taraftan da kendi fındık beynine ters gelen yakla$ımları bilumum sanal, akabinde de sözel ortamlarda yerden yere vurarak, yetmeyip ki$inin temel haklarını tehdit ederek, olmadı hayatına kast ederek kendi fikrini, ideolojisini, hukukunu geçerli kılmaya çalı$an sığır sikleri, enginlere sığmam ta$arım kıvamında gittikçe çoğalıyor.
Ne yapalım, nerelere kaçalım, ne olacak, nereye varacak bunun sonu?
Daha kaç arsızlık, yüzsüzlük, $erefsizlik, ayıp, kayıp, günah, acı sonu gelmeyen din - dindarlık - dini öğeler - peygamber - allah - kitap kümesine dâhil edilerek me$ru kılınacak?
Anasını satayım yedi düvel tiksindi yaka silkti topluca tüm müslüman âleminden, topla$ıp topla$ıp tefe koymalarına da çeyrek var; siz de mağduriyetiniz de yalan dolan hadisleriniz de bir bitemediniz.


Oradan oraya seken saçakları toparlamam çok mümkün değil. O yüzden seyrettiğimde höyküre höyküre ağladığım Sınır Tanımayan Palyaçoları takdim ederek uzakla$ayım.
http://youtu.be/3O4M1nGITzY



Post Scriptum:
1.5 sene sonra yine alev püskürterek geri geldim. Hiç bitmiyor kavgam; ne kendimle ne de dünyayla. Ama normalde bu yazıyı da (hatta daha da katmerli sinkaflı versiyonunu) sözlüğe yazmayı planladığım halde, fikrini beğenmediği herkese orospu çocuğu deme hakkını kendinde gören tek hücreliler yığınına annemin kulaklarını çınlatma fırsatı vermek istemedim. $u an ruh sağlığım bu tür bir gözü dönmü$lüğe sakin yakla$mayı becerecek durumda değil zira.


* Bu Wolinski karikatürü de 4-5 sene önce İstanbul Fransız Kültür Merkezi i$birliğiyle gerçekle$en bir sergiden.